Hipnoz Nedir? Hipnoterapi, Bilimsel Geçerliliği Olan Bir Uygulama mı?
Hipnozun, tıp tarihinde uzun bir geçmişi var. Kullanılışına dair ilk kayıtlar MÖ 1550’lere dayanıyor; ama asıl popülerliği 18. yüzyılda, Alman fizikçi Franz Mesmer’in, gezegenlerin insanlar üzerindeki etkilerini kullanarak, mıknatıs yardımı ile insanı transa sokacak şekilde manipüle edilebileceğine ve bunun da hastalıkları tedavi edebileceğine ikna olması sonucu yaşandı. Daha sonra bu iddia, düzenbazlık ve sahtekarlıkla suçlandı. Ama insan davranışlarının trans yoluyla değiştirilebileceği düşüncesi varlığını korudu ve 19. yüzyılda İskoç cerrah James Braid, bu garip olguyu araştırmaya giriştiği zaman daha çok ciddiye alınmaya ve güven kazanmaya başladı.
Saatin nasıl geçtiğini anlamayacak kadar daldığınız zamanlarda, muhtemelen trans halindesiniz. Bugün hipnoz, çok çeşitli alanlarda kullanılıyor. Ama kullanımı geçmişe oranla çok daha yaygın hale gelmiş olmasına rağmen, tıptaki kullanım alanı hâla oldukça kısıtlı. Bunun sebebi, hipnozun tam olarak ne olduğu konusunda bir karara varılamamış olmasıdır. Birkaç araştırmacının fikirlerini birleştirirsek hipnotik trans, etrafında olanların farkındalığını yitirecek kadar odaklanmak, konsantre olmak ve içe dönmek olarak tanımlanabilir.
Hipnoz, daha önce muhtemelen deneyimlemiş olduğunuz bir durumdur. Bir eyleme o kadar odaklanıyorsunuz ki, etrafınızdaki olayların yaşandığını ya da saatin geçişini fark etmiyorsunuz. Hipnotik trans, illüzyonistlerin birilerini sahneye çıkarıp, onları teker teker “hipnotize ettikleri” iddiasından da farklıdır: Bugün biliyoruz ki ünlü illüzyonistlerin insanlara sahnede yaptırdıkları garip ve büyüleyici şeyler, hipnozdan ziyade, seyirci bakışlarının ve görev baskısının etkisiyle yaşanmaktadır (ve bir kısmında da önceden seçilmiş kişiler kullanılmaktadır).
Ünlü televizyon hipnozcusu/mentalisti Derren Brown gibi kişiler aksini iddia etse de, hiçbir hipnozcu size isteğiniz dışında bir şey yaptıramaz. 1939’larda bilim insanları, hipnotize olan gönüllülerin kendi kararları dışında riskli davranışlarda bulunduğunu iddia etti (zehirli yılanları ellerine almak gibi); ama daha sonraki araştırmalar, bir otoritenin uyguladığı baskı sonucunda, kişi hipnotize olsun ya da olmasın, insanların bunları yapabileceğini gösterdi. O koşulların dışındaysa katılımcılar bu görevleri yapmayı reddetti. Yani size bir şeyleri zorla yaptırmanın sebebi hipnoz değil; insanların otoriteye boyun eğmek konusundaki yatkınlığıdır. Sheffield Üniversite’sinden klinik psikolog
Michael Heap şöyle diyor:
Sahneye çıkarılan ve hipnotize edilen insanların, belli bir şekilde davranmak zorunda hissettikleri için bu şekilde davrandıkları doğrudur. Özellikle insanlar, izleyicilerin önünde oldukları için onlardan tam olarak ne beklendiğini biliyorlar. Aslında tek yaptıkları, hipnozcunun söylediklerine uymak. Otoriteye ayak uydurup, boyun eğiyorlar.
Birini Nasıl Hipnotize Edersiniz?
Birini nasıl hipnotize edeceğimiz konusuna gelirsek… Aslında hipnoz için standart bir teknik henüz mevcut değil. Genel yaklaşım, sakinleştirici bir imge düşünmekle başlıyor. Kendinizi huzurlu bir ortamda düşünmeden önce hipnozcu, bütün hislerinizi uyarıyor ve derine dalma prosedürleri ve uygun telkinlerle amacınıza ulaşmanızı sağlıyor. Bu telkinler başkaları tarafından da uygulanabilir, kendi kendinize de uygulayabilirsiniz.
Birazdan değineceğimiz üzere, bu sürece “hipnoz” demek için iyi nedenlerimiz var. Ancak belirsiz tanım ve tartışmalı tarihi neyin işe yaradığını ve neyin yaramadığını belirlemeyi zorlaştırıyor. İngiliz Klinik ve Akademik Hipnoz
Topluluğu’ndan Jane Boissiere şöyle diyor:
Birleşik Krallık Ulusal Sağlık Hizmetleri’nin (NHS) hipnozu ana tedavi olarak değil, yan tedavi olarak sınıflandırması pek yardımcı olmuyor; çünkü bu durum, araştırmalar ve uygulamalar için fon almayı zorlaştırıyor.
Hipnoz İşe Yarıyor mu?
Bunlara rağmen Birleşik Krallık Ulusal Sağlık ve Tedavi Mükemmelleştirme Enstitüsü’nün hipnozu önerdiği tek bir durum var: Huzursuz Bağırsak Sendromu. Huzursuz Bağırsak Sendromu; acılı kramplara, isale, kabızlığa,şişkinliğe sebep oluyor; sebebi bilinmiyor ve tedavisi yok. Bazı ilaçlar ve uygun diyet değişikliği semptomları hafifletebiliyor. Ve daha ısrarcı Huzursuz Bağırsak Sendromu durumlarında hipnozun semptomları iyileştirebileceğini ve yaşam kalitesini arttırabileceğini gösteren oldukça fazla kanıt var.
Hollanda’daki Utrecht Tıp Merkezi Üniversitesi’nden Carla Flik şöyle diyor:
Hipnoz sırasında hastalar denizin hafif dalgalarını düşünüyorlar ve bağırsaklarının da o şekilde hareket ettiğini hayal ediyorlar.
Hem Amerikan Psikoloji Derneği hem de İngiliz Ulusal Sağlık Enstitüsü hipnozu acının tedavisinde standart bir prosedür olarak tanımlıyor. Yapılan sayısız çalışmalar hipnozun, sırt ve bel ağrıları ya da kanser tedavisinin yan etkileri sonucu oluşan acılar gibi çeşitli kronik ağrıları iyileştirdiğini gösterdi. Genellikle fiziksel ve bilişsel davranış terapilerinden daha çok rahatlama sağlıyor.Hipnoz, ağrı geçirmekte o kadar etkili ki 1992’den beri pek çok ameliyat prosedüründe, genel anesteziye alternatif olarak kullanılıyor.
Fransa’daki Curie Üniversitesinden Aurore Marcou şöyle diyor:
Teknik, oldukça basit. Hasta lokal anestezi oluyor ve ona hafif bir sakinleştirici veriliyor. Biz yanlarında oturup, onlara iç dünyalarına konsantre olmaları, nefeslerini kontrol etmeleri ve güvenli bir zihinsel bölgeye ulaşmaları için rehberlik ediyoruz. Geçmiş deneyimleri tekrar yaşamaları için yardımcı oluyoruz. Beyinleri tamamen anılara odaklanıyor. En önemli avantajı, yan etkilerinin azlığı. Genel anesteziden kaynaklı başınız dönmesi veya hasta hissetme durumları yaşanmıyor.
Mount Sinai’deki Ichan Tıp Okulları’ndan Guy Montomery, daha önce hipnoz ile göğüs kanseri ameliyatı olan bu kadını buldu. Kadın, ameliyat sonrasında daha az acı, bulantı ve yorgunluk hissettiğini dile getirdi. Ve hipnozun yararları sadece fiziksel de değil. Montomery’nin takımı, eğer göğüs kanseri biyopsisi gereken hastaların %90’ı hipnoza başvuracak olsa, yılda 135 milyon dolar tasarruf yapılabileceğini hesapladılar.
Hipnoz, “Gerçekten” İşe Yarıyor mu? Bilim Ne Diyor?
Bahsettiğimiz bu fiziksel ve mental semptomlar göz önüne alındığında Shona gibi hamile kadınların hipnodoğum kurslarına yönelmesi hiç de şaşırtıcı değil. Resmi olarak, 2011 yılında yapılan ve 13 çalışmaya dayanan bir değerlendirmeye göre; doğum sancısına karşı yenilikçi bir düşünce olan hipnodoğumun umut vadettiği söyleniyor. 2015’te yapılan başka bir çalışma, hipnozun kadınların doğum sancısında bir değişiklik yaratıp yaratmadığını inceledi. Sonuç olarak korkuyu ve anksiyeteyi düşürdüğü belirlendi. Ama çalışmaların çoğu iyi tasarlanmamış olduğundan, henüz kesin bir sonuca vermek mümkün değil.
Aslında pek çok kişi hipnozun, akıl sağlığı kapsamındaki kullanımlarında umut görüyor. Anksiyete bozuklukları İngiltere’deki en yıpratıcı ve yaygın sorunlardan biri. Hardford Üniversitesi’nden Keara Valentine ve meslektaşları hipnozun anksiyeteyi ne derecede azalttığını ölçtüler. Sonuç, etkileyiciydi: Hipnoz tedavisi gören katılımcılar, görmeyenlere göre, %84 daha fazla gelişme kat etmişti. Dahası kendisi hipnoz uygulayanlar ile profesyonel yardım alanlar arasında hiçbir fark yoktu.
Hipnoz, tabii ki sadece acıyı ve anksiyeteyi azaltmakta kullanılmıyor. İnsanların yeni davranışlar öğrenmesinde ve kötü alışkanlıkları bırakmasında da popülerliği giderek artan bir yöntem. Ama, yine, çalışmalar kötü tasarlandığı için karışık sonuçlar mevcut. Haziran 2019’da, Oxford Üniversitesi’nden Jamie Hartmann-Boyce, sigarayı bırakmakta hipnozun etkisi üzerine yapılan 14 çalışmayı ele alan bir Cochrane Raporu yayınladı ve hipnozu bir tedavi olarak önermek için önemli bir bulgu bulunmadığını belirtti. Şöyle diyor:Sorun kesinlikle hipnozun kendisi değildi. Ya çok fazla araştırma önyargısı vardı, ya katılımcı çok azdı ya da çalışmalar çok özensizdi. Daha büyük ve iyi araştırmalar yapmamız önemli.
Diğer alanlardaki sonuçlar çok daha istikrarlı. Örneğin 1990’ların başında yapılan kilo verme meta-analizleri sonucunda kognetif davranış tedavisine hipnoz eklemenin katılımcıların verdiği kiloları ikiye katladığını göstermişti. 2018’de yapılan başka bir meta-analiz de bu durumu destekler nitelikte.
Hipnozun giderek artan davi potansiyelinin yanında, nasıl işlediğine ilişkin sorular varlığını sürdürüyordu. Bu durum da değişmeye başladı.
Rochester Teknoloji Enstitüsü’nden Laurence Sugarman şöyle diyor:
Kimsenin ‘Evet, hipnozun tam olarak ne olduğunu biliyoruz.’ diyeceğini düşünmüyorum. Ama en azından artık bir fikrimiz var: Öncelikle hipnozu tek aşamalı bir şey olarak düşünmememiz gerektiğini biliyoruz. Ama bir disiplin olarak, beynimizin öğrenme ve adapte olmasını sağlıyor. Zihnimizi değiştirmek için kullanabileceğimiz bir yetenek.
Adapte olabilme yeteneği (zihinsel esneklik olarak da bilinir), beynin nöral bağlarını güncellemesini, kendini yeniden programlamasını, yeni davranış modelleri geliştirmesini, yeni bilgileri hatırlamamızı sağlayarak hayatın bize fırlattığı çeşitli deneyimleri atlatmamıza olanak sağlar. Beynin daha esnek olduğu zamanlar vardır. Yaşamın ilk yılları ya da güçlü duygular hissettiğimiz zamanlar gibi… Bu durum, kişiye ve terapiye göre, beynin kendini sadece bir yönde değil pek çok farklı yönde yenilemesine olanak sağlar.
Örneğin beyin görüntüleme deneylerinin gösterdiğine göre, hipnotik hareketlerin rahatlama bölümü beynin frontal korteksteki (beynin plan yapma,karar verme ve dikkat etme ile ilgili bölümü) aktivitelerini önemli ölçüde baskılıyor. Bu, beynimizin içeriden ve dışarıdan gelen uyaranları filtreleme ve kaynaştırma yapan, yeni anı oluşturmaya yarayan bölümünün mola vermesini sağlar. Alkol tükettiğimizde de benzer durum oluşur. Bu, sizi çevreden etkilenmeye daha açık kılar.
Görünüşe göre hipnoz durumda zihnimizde daha yoğun hisler yaratabiliyoruz. Liege Üniversite Hastanesindeki Ağrı Departmanı’nın başı Marie-Elisabeth Faymonville, hipnoz etkisindeki insanlara memnun edici bir anı hayal etmeleri istendiğinde, hipnoz olmayan insanlara göre beynin hareket ve his bölümlerinin daha aktif çalıştığını keşfetmiştir. Şöyle diyor:
Dış dünyadan gelen gerçek bir uyarı yoktu ama hipnotize olanlar gözleri açık ve dışarıdan bilgi alıyor gibiydiler. Gerçek gibi algılıyorlardı. Hayali ya da gerçek, hisler ne kadar güçlüyse, öğrenilmiş davranış oluşturmaları de o kadar kolay oluyordu.
Acıyı kontrol etmeye geldiğimizde ise hipnoz farklı türde bir yardım sağlıyor. Acı algısı beyin tarafından oluşturulur ve buna dışarıdan müdahale edilebileceğini biliyoruz. Rutin çalışmalarının ortasında bacağını kıran ve çalışmasına ara vermeyen jimnastikçi, yanan bir binadan kendi yaralarını fark etmeden çocuğunu kurtaran anne bunlara örnek verilebilir. Hipnoz da benzer bir şey yapmamızı sağlıyor.
Faymonville, katılımcıları hipnotize ettikten sonra avuçlarına sıcak ya da acı verici bir uyaran uyguladığı zaman, hipnoz etmeden uyguladıklarına göre acıyı ve rahatsızlığı %50; uyaran uygulanırken dikkatlerini mutlu bir anıyla dağıtmaları istenilenlere göre %40 oranında düşürmüştür.
Beyne daha yakın baktığımızda ise, hipnozun singulat korteksin (beynin duyumsal uyaranlarını alan, duygusal ve davranışsal tepkileri düzenleyen bölgeleriyle bağlantılı bölgesinin) aktivitesini düşürdüğü görülmüştür. Bu alandaki düşük aktivite, acı sinyallerinin daha az önemsenmesine sebep oluyor olabilir.
Alandaki diğer araştırmalar, hipnoz sırasındaki beyin dalgalarının (nöral aktivite örüntülerinin), yoğun meditasyon halindeki ile benzer durumda olduğunu gösteriyor. Washington Üniversitesi’nden Mark Jensen ve arkadaşları, kronik ağrı için hipnoz tedavisi görmüş MS hastaları ile yaptıkları ufak bir araştırmada, teta beyin dalgalarını arttırmanın ağrıyı azaltma potansiyelini arttırdığını keşfettiler. Bu hipnoz sonucu oluşan beyin dalgalarının beynin öğrenme ve adapte olma kapasitesini arttırdığı için olabilir.
Hipnoz, bağımlılık yapıcı değil ve insanları öldürmüyor. Bunun yanı sıra ağrıya ve acıya önemli ölçüde etkisi var ve bu yüzden ciddiye alınmayı hak ediyor.
Hipnoz herkeste işe yarıyor mu? Hayır. Ama Marcou sözlerini şöyle bitiriyor:
Ama ücretsiz olarak deneyebilirsiniz. Hipnozun çok az riski var. Hipnozla ilgili en iyi olan şey de bu: Gerçekten güzel sonuçlar alabilirsiniz; sadece denemeye istekli olmalısınız.